30 Aralık 2014 Salı

2014 sana laflar hazırladım.

"bir yıl daha bitiyor
düşlerim, tasalarım, yarım kalmış onca şey
her yıl biraz daha kısalıyor bir öncekinden
bana mı öyle geliyor
yoksa daha mı hızlı ilerliyor zaman?''

Sanırım hayatımın en hızlı geçen yılıydı. 2014 bana yaşattıklarıyla yavaş yavaş kendimi bulmamı ve aslında hiç de sandığım gibi biri olmadığımı gösterdi.

Bu yılın bana yaşattığı milyonlarca duygu var ilki hayal kırıklığı tabii ki. İrlanda adeta ben geliyorum diye bütün anlaşmaları iptal etti vize prosedürlerini değiştirdi. Yıldım mı yılmadım. Bu yıl bana korkmadan denemeyi, adım atmayı öğretti.
Yaptığım hataların bile ne kadar öğretici olduğunu gösterdi.
Bana kazandırdığı arkadaşlıkları, başarıları, mutlulukları ve üzüntüleriyle beklentimin çok çok ötesinde gerçekleşen duygu selini yaşattı.
Ve önemli bir detay daha, Mr Hayalet ile tanışmam konusunda iz bırakacak yıllardan biri oldu. Yeni bir insanı tanımak kuşkusuz hoş bir eylemdi bana göre.
''Yavaş yavaş yürüyebilirim ama hiç geriye yürümedim'' sözünün hakkını verdiğim bir yıl oldu. Kendimi gerçekleştirme aşamasında çok önemli yol kat ettiğim bir yıl oldu. Geçmişi geçmişte bırakmak gerektiğinin altını uzun uzun çizdi.
Sağlığın ne kadar kıymetli olduğunu öğretti. Yeniden doğmayı tattırdı. Koşabilmenin büyük lüks olduğunu öğretti. Bir saat sonra ne olacağını düşünmeden spor yapabilmenin muhteşem rahatlığını tattırdı.
Bana yepyeni bir hayat hediye etti. Sil baştan, yeni doğan bir bebek kadar sağlıklı olmanın düşüncesiyle günlerimin mutlu geçmesini sağladı.
Bazı şeyleri kabullenmem gerektiğini öğretti.
Şimdi yavaş yavaş kendisi bu diyarları terk ederken kendisine olan minnettarlığımı sunmayı görev bilir, Yeni yılın herkes için kahve tadında bir yıl olmasını dilerim.




23 Aralık 2014 Salı

Sevgisizlik dedi ki;


- en yıkıcı olan benim. buz çölleri içindeki dondurucu yalnızlıkla ezerim insanları. benim çöreklendiğim yerlerde, evler soğuk, odalar soğuk, yataklar soğuk, sabahlar soğuk, akşamlar soğuktur. kimsesizlikle yalnızlığın dipsiz kuyularında, küçük bir şefkat ışığı bekleyerek kırpışıp duran gözler, aradıklarını hiçbir zaman bulamadan, benim geçit vermeyen karanlıklarım içinde sönüp giderler.

en yıkıcı olan benim. sevgi dışı bıraktıklarımı, sevişenlerin başbaşalığındaki mutluluk silüetleriyle hançerlerim. ağırlığım öyle bir çöker ki, yalnızlarla kimsesizlerin bağrına, nereye giderlerse gitsinler, ne gecelerinde, ne de gündüzlerinde benden kurtulamazlar. ne meyhaneler yeter benden kurtulmaya, ne yabancı otellerin barları, ne gemi kamaraları, ne uçak koltukları...

bir kere sevgisizliğe mahkum ettim mi insanı, her sevmeye kalktığını başkalarına verir de, yaşamını hıçkırıkların mezbahasında kıyma kıyma ederim.

''hiçbir şey benim kadar kahredici değildir."

21 Aralık 2014 Pazar

Can Yücel


Bir güzel kahve ısmarla kendine
seni mutlu eden sesi duymak için “alo “de
Hiç işin olmasa da öğle üzeri dışarı çık
Yağmur varsa ıslan güneş varsa ısın hatta üşü hava soğuksa..

Yürü yürürken sağa sola bak öylesine değil görerek bak
Çiçek görürsen kokla köpek görürsen okşa
çocuk görürsen yanağından makas al.
Sonra şöyle bir düşün kimler sana yol açtı
sen çok dar da iken kimler seni ferahlattı
hani kapını kimsenin çalmadığı günlerde kimler kapını tıklattı?

Can Yücel

9 Aralık 2014 Salı

Benim diyebileceğim, bana ait olan hiçbir şey yok.

''Bitmesin diye az az okuduğum sevip koruduğum kitaplar, yazarlarına ait.
 Hiç bıkmadan izlediğim, gülümseyerek baktığım gökyüzü Allah'a ait.
 Dinlemekten asla vazgeçemeyeceğim şarkılar, bestecisine ait.''

13 Kasım 2014 Perşembe

Mirrors - Justin Timberlake (Cover)

O kadar çok cover'ı var ki bu şarkının son zamanlarda beğendiğim en iyi performanslar arasına girdi.Şu sıralar yine dinlemeye doyamıyorum. Şarkı değil sanat eseri resmen. Tabii ki orjinali daha güzeldir fakat rutinden kurtulmak, şarkıdan bıkmamak için coverları da keşfetmek gerekir. Bir şarkının ömrü 2 aydır bende ama bunun etkisi hala sürüyor. Geçmiş olsun diyorum çevremdekilere.
"we're making two reflections into one
cause it's like you're my mirror
my mirror staring back at me"
Bunlar nasıl sözler büyülüyor resmen. Tek isteğim ölmeden önce hayatıma baktığımda böyle dolu dolu, kavgalı gürültülü, mutlu, aşk dolu bir yaşam görebilmek. Çok şey mi istiyorum? Sanırım evet.

7 Kasım 2014 Cuma

Turgut Uyar'ı Sevmek


Bu ellerimi nereye koysam yakışmıyor,dedim ki en iyisi kucağında dursun.. Turgut Uyar

Her dizesini ayrı seviyorum. Bir şeyler yazmak elbette ki zor iş, buraya zaman ayırmak.. Hiçbir iddiam yok sadece burada huzurluyum. Bana ait bir köşede aklımdan geçenleri, ya da keşfettiğim alıntıları sizinle paylaşıyorum o kadar. Birkaç gündür ders çalışıyorum ve gerçekten bu durum artık beni bunaltmaya başladı ki zaten başım ağrıyor o yüzden bugün çalışmıyorum. Yarın mecbur toplumsal düzene uyacağız. Şimdi biraz size gözlemlerimden bahsetmek istiyorum. İlişkiler evet. Çevremde sürekli sevgili değiştiren birkaç kız arkadaşım var. Anlamadığım şey biten bütün ilişkilerinin ardından yorulmadan saatlerce döktükleri gözyaşları. Hepsine aşık mı oluyorlar yoksa kendilerini gerçekten kandırabilecek kadar iyi birer oyuncular mı çözemiyorum. Hele biri var ki sırf yeni tanıştığı kişinin statüsü sevgilisinden daha üstün diye içinde bulunduğu ilişkiyi çöpe attı ve yeni bir ilişkiye başladı. İnanın midemi bulandırıyor bu tür tablolar. Kendini gerçekleştirememiş insanlar ile arama derin mesafe koymak en mantıklısı galiba, yıllardır yaparım. Az ama öz dostlarım olsun bana yeter. Bunun yanında abartısız 8 yıldır seven, sevgisine hayranlıkla baktığım arkadaşım da var ve bence ayrıcalıklı bir sonu hak ediyor. 

Bana gelirsek sevgililik derecesinde bir ilişkim olmadı şimdiye kadar çünkü mükemmel dostlarım vardı ve onların sevgisi bana yetiyordu. Bunu öğrenen arkadaşlarım hatta kuzenlerim sanki suç işlemişim gibi bakıyorlar yüzüme. ''nasıl olur'' ''eksik yaşamışsın kızım'' Varsın eksik yaşamış olayım. Ben bazı şeylerin beklemeye değer olduğunu düşünüyorum. İlklere inananlardanım. Eski kafalıyım biraz. Beklediğime değecek mi ona zaman karar verecek ama bir filmde şöyle bir replik geçiyordu ''Bazen ilk görüşte bilirsin o insan senin kaderindir.. Bazen bir ömür ararsın bulunmaz..'' 
Bazen hissedersin tuhaf bir şekilde ve bu seni biraz korkutur. Çünkü hislerin hiçbir zaman yanıltmaz seni bilirsin. 

3 Kasım 2014 Pazartesi

Oruç Aruoba

"el ele yürümek- bunu yapabilecek miyiz?" diye sormak istemiştim sana: -
herhalde -galiba kemal demirel'den yıllar önce işittiğim; belki kendi sözü olan- o sözü anımsamıştım: 'sevgi, iki insanının birbirlerinin yüzüne bakmaları değil, birlikte aynı yöne bakmalarıdır.'
el ele tutuşma edimini düşün - bunu, en başından başlayarak, kendiliğinden, doğallıkla, hiç yadırgamadan yapmıştık: benim sağ elim, senin sol elin; tıpatıp, iç içe, sımsıkı... öyle olurdu ki, sokağa, yürümeye çıktığımızda, ellerimiz sanki kendiliklerinden bilirlerdi tutuşmaları gerektiğini; aynı anda da, karşılıklı, birbirlerini bulup, kavuşurlardı.
bu, birbirimize iletmekte olduğumuz anlam(lar)ın bir tür odak noktasıydı - sanki, ilişkimizin, somut, fiziksel, hatta 'duyumsal' temeli..
ve tabii, 'yürümek' - bu konuda kafamı nasıl bozmuş olduğumu biliyorsun: y ü r ü m e - b i r l i k t e yürüme... -daha ulu bir şey bilmiyorum. -sevişmek bile, bütün yakınlığıyla, yüceliğiyle, güzelliğiyle; ama patlayan ve sönen tutkusuyla, heyecanıyla, doyumuyla, birlikte yürümekten daha üstün değil- hele, bir de, birlikte gidilecek bir yer (bir amaç, bir erek) varsa...
yürüyüş-
ne kavram ama!.... ''

Felsefeci, araştırmacı, yazar, çevirmen.. Türk olduğundan kuşku uyandıracak kadar iyi bir filozof olduğunu düşünüyorum. Kendine özgü kullandığı fazla noktalama işaretlerinden dolayı yazdıkları kolay anlaşılır şeyler değildir belki ama durumları açık ve net anlatmasıyla hayranı olmamak da elde değildir. Zaman zaman düşünce ile şiiri birleştirmiş, fark-edilmeyeni daha iyi görmemizi sağlamıştır.


''kendi olarak, sana gelen-

sana gereksinimi olmadan, seni isteyen-
sensiz de olabilecekken, senin ile olmayı seçen-
kendi olmasını, seninle olmaya bağlayan- -
o, işte...''

27 Ekim 2014 Pazartesi

Didem Madak

Birden içimde sevinçli bir gezegen keşfetmiştim. Muhtemelen hayat vardı.

18 Ekim 2014 Cumartesi

Kahve altı.


''Yemek yemek üstüne ne düşürsünüz bilmem,
ama kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı...'' C.Süreya

Evde olduğum anlarda özellikle haftasonları şüphesiz tek misyonum tüm sosyal platformlardaki kahve ve kahvaltı fotoğraflarını beğenmek oluyor. Kahvaltının bendeki yerini hiçbir şey dolduramaz. Başkasının hazırladığı sofraya gelip oturmak değil de özenle  kendin hazırlamak sonra da ''kahvaltı hazııır'' diye bağırmak, ''acaba eksik bi şey var mı, sevdiği her şey sofrada mı? diye düşünmek hazların en güzelidir. Sevdiklerimizle birlikte yaptığımız her kahvaltı mutluluktur aslında. Hep mutlu olmak dileğiyle!


17 Ekim 2014 Cuma

Karalama

''Umursamaz davranışlarının arkasına sakladığın acı hatıraları, gülümsemelerinin ardındaki hüzünleri silebilsem keşke...
Ya da yalnızca gözlerinin dalmasına sebep olan kederlerinden kurtarabilecek kadar güçlü olsa sevgim. Yalnız olmadığını hissettirebilsem sana... ''

Ben bu sözleri gerçekten değer verdiğim, yeri bende çok başka olan birine yazmıştım çok eskiden. Bugünü bitirirken işte bu sözler geldi aklıma. Belki de okuduğum bir kitapta geçen sıradan bir cümlenin etkisiydi sadece. Ya da tam da bu sözleri yazarken hissettiğim bir an olduğundandı... Şu an kahvemle yatağımın içinde hüzünlerimden saklanmamak istiyorum.Mutlu olduğum anlarda kalmak istiyorum. Yine de yolunda giden herhangi bir şeyler varsa hayatında ve doğru insanlar yer etmişse yanıbaşında şanslısın işte öyle ya da böyle az ya da çok.

28 Eylül 2014 Pazar

Çikolatalı Pasta

Herkes çikolatalı pastayı çok sever. Ama siz sevmiyorsunuz. Sonra bir gün arkadaşınız size herkes sever düşüncesiyle çikolatalı pasta getirse şöyle bir tepki vermez misiniz: ''canım çok düşüncelisin teşekkür ederim çok mutlu oldum''... Yoksa şey mi dersiniz: ''ben çikolatalı pasta sevmem ki.''
İlk tepkiyi verirsiniz çünkü arkadaşınız sizi düşünüp, bir şeyler yapmak istemiştir. Emek vermiştir nihayetinde. Sizin mutlu olduğunuzu görmek istemiştir. Aslında arkadaşınızın size getirdiği şey pasta değil ''değerdir.'' Yapılan her şeyin sebebi size gösterdiği değerin bir ürünüdür. Ve sizin ben çikolatalı pasta sevmem ki sözünüz verilen değeri çöpe atmak olur. Değersiz insan yoktur ki kendi değerini düşüren insan vardır.
Ben şeyi de anlamıyorum mesela örnek veriyorum birine seni seviyorum diyorsunuz karşılığında bir şey beklemiyorsunuz sadece söylemek istediniz, o kadar. Ama aldığınız cevap aynen şu oluyor: ''ben seni üzerim ki''... Düşünün şimdi cevabın ne kadar saçma olduğunu. Saçma geliyor değil mi. Sevilmekten daha güzel bir şey var mı hayatta. En azından sevgisini kabul edip teşekkür etmeli karşı taraf. Etrafta bu kadar çok örnek varken o kadar çok kişi içinde tutuyor ki bunu, yazık. ''Aman sevdiğimi öğrenmesin, sonra iyi niyetimi suistimal eder'' Neden bu cümleyi kuruyoruz ki. Düşünsenize o kadar saçma ki. Korkarak sakladığımız şey pırıl pırıl sevgi ya. 
Size verilen sevgiyi en azından alıp teşekkür etmelisiniz ve onu değerli eşyalarınızın yanına koymalısınız. Hatta belki de çikolatalı pasta sevmemelerine rağmen zamanında yedikleri bayat pastalar yüzünden tekrar şanslarını bile denemiyorlar. Bu o kadar acizce ki.
Şimdi;
Hastalıklı beyinlerinizin ürettiği tüm o ön yargıları, geçmişten kurtulamıyorum napıcamlı düşüncelerinizi bir kutuya koyup denize fırlatın ve arkanıza bile bakmadan yürüyün. Sadece yürüyün. Yoruldunuz mu? bakın tam karşınızda duran mor arabanın önünde bir kafe var. Oraya gidin ve bir porsiyon çikolatalı pasta söyleyin.
Tadı hoş gelmeye başladı di mi.. Evet, başardınız işte. Bakın ne kadar kolaymış.
Hayat yeniden başlıyor...

27 Eylül 2014 Cumartesi

Mandalina Kokusu

Beslenme saatleri ilkokulun en keyifli saatleriydi. Takriben 2. dersin sonlarına doğru yapılırdı. Sıraya örtülerimizi serer yiyeceklerimizi çıkarırdık. Düğmesine basınca fırlayan pipetli suluklar vardı birde pembeydi benimkisi bugs bunnyli. (İşte onlar o dönemde çok lükstü bizim için kırmamaya dikkat ederdik.) Öğretmen de her sırayı kontrol ederdi bugün kim ne getirmiş diye. Beğendiklerinden kendine ayırırdı biz de sevinirdik çünkü hocayı doyurmak önemliydi. Tenefüslerde de hava atardık, ''hoca en çok benimkinden yedi yiaa'' diye. Yemekten sonra herkes meyvesini çıkarırdı, tüm sınıf mandalina kokardı. Ben yemeye korkardım o kadar şirindi ki vicdan azabı çekerdim yerken. Bebek mandalinaları söylemiyorum bile. Meyvelerin en neşelisiydi çünkü. Ya da biz çok fazla masal kitabı okuduk. Güzel masallara inandık kötülerini bir daha dinlemek istemedik. İnandık çünkü bazen de gerçekliğin karanlığına hapsolmuş onlarca insanın içinde renkli kalmak istedik.Bugün mandalina kokusuyla uyandım ve aklıma gelen ilk şey beslenme saati oldu. Nedendir bilinmez mandalina kokusu bana her zaman geçmişi hatırlatır. Masum, her şeye rağmen mutlu olmayı başarabildiğimiz günleri...

24 Eylül 2014 Çarşamba

Bakın en sevdiğim şarkının ''Losing my religion'' olduğunu her zaman belirtirim. Fakat bu şarkı kusursuz.

PASSENGER-LET HER GO

Bazı insanların çeşitli huyları vardır. Bir dönem popüler olan şeyler onlar için anlamsızdır. Herkesin dilinde dolaşan bir şarkıyı asla dinlemek istemezler. Ne zaman ki insanlar tarafından unutulmaya, artık can sıkmaya başlar şarkı, işte o zaman doya doya dinlemenin tam vaktidir. Çünkü size ait olduğunu hissetmek istersiniz. Aynı anda milyonlarca insanın paylaştığı, dilinden düşürmediği şarkıları sevemiyorum. Herkesin sevdiği şeyleri de sevemiyorum. Ne zaman ki geçmişin tozlu arvişine kalkar şarkı, işte orada devreye ben giriyorum.. En son ben yaşıyorum şarkıyı daha özgün daha sakin daha fazla hissederek. Yumuşak bir kahve içimine benzeyen tınısı bence harikadır.
Güzel söz, güzel yorum, güzel melodi.. Gerisi önemli değil.

9 Eylül 2014 Salı

İnandığı kadar vardı insan. İnanarak uğruna savaştığım şeyler de vardı..

REM - LOSING MY RELIGION
Bazen sözcükleri taşıyamaz hale gelir de konuşamaz ya insan. Aklından geçen türlü türlü düşünceler birbiriyle savaş halindeyken hiçbirini doğru cümlelerle açıklayamaz. Yetmez işte kelimeler. Sözcükler düğümlenir ya boğazında öylece. Bakmakla yetinirsin ancak. Gözlerine bakarak, sadece gözlerinle anlatmak istersin, olmaz öyle kayar gider an işte duramazsın... O anlara özgü.
Hayatımın arka planında devamlı bu şarkı çalıyor. Belki de inancımı kaybettiğimi bu şarkıyla dile getiriyorumdur, kimbilir.. Bu şarkıyı her şeyi kaybedebilecek kadar değerli bir şeye -ki o şey soyut olmalı- adamak istiyorum. Öyle bir anı hatırlatır ki çok sevmeyi çok öfkelenmeyi, umutsuzluğu, aşkın girdabında kaybolmayı, yağmurlu bir günde kaybettiğin birini, adanmışlığı, yenilmişliği, yıllarca inandığın şeyin peşinden durmadan koşmayı, mutluluğu, masum duyguları ve bunun gibi birçok şeyi hatırlatır insana. Öyle bir rengi var ki milyonlarca tonun arasına karışıp yok olmak gibi bir şey. Kafka'nın '' bir noktadan sonra geridönüş yoktur, bu noktaya erişmek de gerekir'' dediği noktaya gelinmiş yani kırmızı çizgi çoktan geçilmiştir. 
Asırlar sonra da dinlesem yine içim gidecek biliyorum. Tıpkı 7 yıldır olduğu gibi...Nasıl bitiyordu şarkı:
That was just a dream...
That was just a dream...
Just a dream...

6 Ağustos 2014 Çarşamba

13 Temmuz 2014 Pazar

“Bir insanı anlamak için onu sevmek gerekir. Peki ama sevmek için ne gerekir? İşte tam bu noktada nedensizliğin arsız kuşları üzerinize pisler. Ciddiyim, bir de bakmışsınız, seviyorsunuz. Biri çıkar karşınıza, balkon yıkamanın çok güzel bir şey olduğunu söyler, seversiniz.
Bir başkası çıkar, çocukluğundan beri bir gülümsemenin dudaklardan, yüzden nasıl silindiğini takip ettiğini söyler, seversiniz. Bütün çocukların okuldan koşarak çıktığını fark edip etmediğini sorduğunuzda, ‘Evet, üstelik kışın, paltolarını giymeden yalnızca kapşonlarını başlarına geçirip öyle koşarlar.’ yanıtını veren genç bir kadını, güzel domates kesen orta yaşlı bir adamı, Oktay Rifat’ın ‘bir uykuda’ şiirini çok seven birini, ispirto ocağını, cezvesini ve fincanını yanından ayırmayan bir kahve tiryakisini, kızının saçlarını tarayan bir babayı, ‘bal kavanozu’ diyemeyip ‘bal kavanözü’ diyen bir anneyi, herkesi, herkesi sevebilirsiniz. İnsan sevilecek bir canlıdır.”
-Barış Bıçakçı 

4 Temmuz 2014 Cuma

Kanun nasıl çalınır, nasıl böylesine etkileyici olabilir sorusuna cevap veren şarkıdır. Bence olağanüstüdür.


Tuhaf bir biçimde canlı bir varlık-mış hissini veriyor bu şarkı. Beş dakikaya koskoca İstanbu'u sığdırmışlar daha ne olsun. ''İçimde bir İstanbul var, ondan vazgeçemiyorum.'' 
Son zamanlarda dinlediğim en mükemmel, her saniyesi dolu dolu olan zengin bir parça. Tüm ezgiler anlatılmak istenen temayla öyle bütünleşiyor ki ortaya eşsiz bir sanat eseri çıkıyor. Bu şarkının bende hiçbir anısı olmamasına rağmen gözümde pek çok hatıra canlandırdı. E böyle bu da burda kalsın o zaman.

Sanki iki petibör arasına lokum koyup sıkıştırsam hiçbir sorunum kalmayacakmış gibi...

26 Haziran 2014 Perşembe

Yerçekimi mi yok burda ne? Baya boşlukta süzülüyorum çünkü ben.

Bugün baya üzülmem gereken bir şey oldu ama bunu herhangi biriyle paylaşacak kadar güçlü değilim.
Zaman çok çabuk geçiyor ve vaktimiz kısıtlı. Hayallerim var gerçekleştirmem gereken ya da hedeflerim her neyse. Ufak şeylerden mutlu olmaya çalışmalı insan. Öyle ya da böyle hikayenin sonu belli çünkü. Şimdi üzülsen en güzel yıllarını farketmeden kaybetmiş olacaksın. Üzülmeyi bırakıp gerçekten yaşadığını hissedene kadar çabalamalı, o hissi elde ettiğinde ise asla vazgeçmemeli insan. İnişli çıkışlı hayatın inişlerinde yara alıp almamak size kalmış, kask takmayı unutmayın yani. Kask'tan kastım da kendinize olan saygınız. Bitiş çizgisine geldiniz, tüm seyirciler evine döndü. Kazanamadınız işte. Napalım, başka yarışlara hazırlanacaksınız. Durmaksızın, yine yeniden. Nolur birinin ya da bir şeyin sizi yıpratmasına izin vermeyin. Yalvarırım. Size bağlı her şey. İnanın bana bu böyle. Şuraya yazdıklarımın hepsi geçmişte yaşadıklarımdan çıkardığım şeyler. Depresyonda falan değilim. Küçük şeylerden mutlu olun, farkındalığı keşfedin.
Mesela, sabahın beşinde hadi dışarı çıkalım diyip beraber bir yerlerde oturmak vardı. Var. Böyle şeyler var.. Çılgın kalabalıktan uzakta kalmanın ne kadar rahatlatıcı olduğunu keşfettim bir kere. Mutluluk biraz da bu. Bu şehri en çok sabaha karşı seviyorum..
Ben istiyorum ki şey diyim. İşte bu. Bunca zamandır aradığım şey buymuş. İhtiyacım olan şey buymuş. Var olan bütün boşluğumu dolduracakmış diyim. O değil de; canım şu an Harry Potter seyretmek istiyor bi de tuzlu çubuk kraker bi de sen.

12 Mayıs 2014 Pazartesi

Hayat kahvenizi soğuttuğunuz şeylere değmeli…


Şimdi o koltuklarda kaybolmak var sımsıcak bir kahve ile...
Huzuru hissetmek, kendinden geçmek öylece...
Neden sonra yine yeniden soğuttuğun kahveni farkedip, her şeye rağmen değer diyebilmek...


8 Mayıs 2014 Perşembe

Daha önce hiç böyle hissetmedim ve buna sahip olmadım. Kimseyle. Sanki hayatımın çevresinde bir sis bulutu vardı ve sen gelince birdenbire dağıldı..

For everything a reason- Carina Round

Bazı şeyleri sadece sen bil istiyorum.
Gülümsemeni ilk keşfettiğim anın aklıma kazındığını ve ara ara gözlerimi esir aldığını..
Venüs'ün sadece benim yıldızım olduğunu mesela, çoğu zaman ona bakmadan uyumadığımı..
Yağmurlu havalarda ellerimin hiç ısınmadığını sen bil..
Bazı şeyleri ilk sen söyle istiyorum, yalnızca sen söyle beni sevdiğini..
Tüm bozukluğuma rağmen sevdiğini, tüm kırıklarıma ragmen,güzel giden her şeyi berbat etmeme rağmen..
Bazı şeyleri sırf sen duy istiyorum. 
Bu parçayı dinlerken yanımda sen ol mesela başını omzuma koy bazen sıkıl saçlarımla oyna. Heyecandan ellerim soğusun ısıtan sen ol...


Bir şey de bana. Biraz olsun yardım et.

''Bu kaçıncı gecedir kendi kendime onunla konuşuyorum. Geçmiş acılı günlerin tartışmasını yapıyorum. Anlatıyor ve bütün yanlış anlaşılmaları, haksızlıkları düzeltiyorum. Onları yeni baştan yaşanacak bir zamanın önüne getiriyorum.''

Yalnızım ve en kuvvetli tarafım da bu.
Nasıl yorumlarsan yorumla.


26 Nisan 2014 Cumartesi

#şiirsokakta -


Korku, mutluluğun şekerini azaltır derler-miş...

Bir açıklamam yok, insanların bana hissettirdikleri duygular için. Çabalarımın karşılığı bu mu demekten bıktım. Daha önce de aynısı olmuştu diyebildiğim günden beri içimde bir koyvermişlik var. Beni şaşırtacak bir şey olmayacağını bildiğim için umursamıyorum. Hepsi bu.
Korkuyorum. Beni mutlu eden ne varsa kaybetmekten korkuyorum. Vazgeçmeyeceğim, duymaktan, görmekten mutlu olduğum şeyler, mutsuz olduklarımın yanında birer dev çünkü.
Kaybedecek zamanım yok. Çok zaman kaybettim. Bir şeyleri değiştirmeye çalışmak zaman kaybıdır. Gülmeye, sarılmaya, mutluluğu hissetmeye ihtiyaç duyarken, zamanın bunlarsız kaybolması beni rahatsız ediyor. Değişebileceğine inandığım bazı şeyler yok değil. Şartlar mesela..Mesela başka bir yerde hayalini kurduğun yaşama ait olmak ve bunların hepsini hayalini kurduğun kişiyle yapabilmek. Bazen  şartlar değişir, bu kesin.İnanırsak olur, inanırsan ve tutkuyla bağlanırsan elde edersin. Bu düşünceyi ömrümün sonuna kadar entegre etmiş vaziyetteyim. Sonuçta ''inanç'' güzel şey.

Ben yine de; Kahveden aldığım o ilk yudumun verdiği ''her şey güzel olacak'' hissini hiçbir şeye değişmem.

20 Nisan 2014 Pazar

''Şimdi bir senin yanında iyi oluyorum, başka hiçbir yerde değil.''


Uzaktan Bakınca Sanki Yaşamak Güzel


Mükemmel introsuyla beni alıp götürdüğü yer o kadar huzurlu ki hissedebiliyorum. Günler de sensiz kısa, hayatım da uzaktan güzel. Ama sorma içime sorma ki bilme. Çünkü bende sormuyorum uzun zamandır. Ya anlatamıyorum bu dünyada ters giden bir şeyler var. Sorun mutlu olmak ya da mutsuz olmak değil. İnsanların yaşamak için kurdukları bu düzen. Kıskançlık, nefret, kin para için her şeyi yapan insanlar.. O kadar odunsu ve hissiz ki herkes bir şeylere şartlandırılmış. Şunu yapmazsak yanacak olmamız ya da menfaat için her yalanı söyleyen her oyunu oynayan insanlar.. Sonra da hümanist olmalısın nidaları yükseliyor tabii. Ne hümanistliği allasen? İnsanları sevmiyor gibiyim fakat ruhlar güzel varlıklar. Bütün bunlar olmasaydı dünya çok daha farklı olurdu. Tıpkı kitaplardaki hayatlar gibi. Mesela her insan aşık olabilmeli o duyguyu tadabilmeli çıkarsızca. Bakın dünya nasıl güzelleşiyor..

26 Mart 2014 Çarşamba

Gece yağan yağmurun sabah olana dek tüm kötülükleri götüreceğine inanırdı


''İnsana en çok şiir yakışıyor, sonra yeryüzüne yağmur, gökyüzüne mavi..''

Yağmur.. pencereden ani seslenişiyle yalnızlığı bölen.. Beraberinde tuhaf bir huzur getiren, sokaklarda kaybolma isteği uyandıran hiç düşünmeden.. Her şeyi bir kenara bırakıp, bütün planları erteleyip sıcacık bir yatakta kedi gibi kıvrılarak uyuma isteği uyandıran.. Keşfedilmemiş kıyıda köşede kalmış bohem müzikleri dinlemek saatlerce.. Ve anlaşılmadığını hissettiğin anda sorgulamadan gitme isteği uyandıran, amaçsızca onun bulunduğu yere..

18 Mart 2014 Salı

''Biraz düşün, sonra beni yeniden sev. Olmadı yeniden gidersin, alıştım ben.''

İşte bazen bu kadar umursamaz olmak lazım. Uzun zamandır insanlar tarafından kırılıyor, parçalanıyor, hayal kırıklığına uğruyor ve kandırılıyorum. Farkındayım her şeyin ama umrumda değil hiçbiri. Çünkü kişinin kendine yapabileceği en büyük iyilik budur. Umursamazsan, üzülmezsin. Üzülmezsen, düşünmezsin hiçbir şeyi. Keyfine bakarak eğlenebilirsin. Canım da yanıyor bazen ama '' umrumda mı?'' deyip geçebiliyorum. 

Şimdi sizde bırakın kendinizi, gittiği yere kadar...

9 Mart 2014 Pazar

No Doubt - Don't Speak!


1996 yılına aittir. Bu yüzden de eski şarkıların yeri her zaman ayrıdır. Bu şarkıyı harika yapan şey ise içinde barındırdığı soruya verdiği cevaptır. Siz hayatınızda bundan daha geçerli bir cevap gördünüz mü? 
''Don't tell me, cause it hurts!''
Bazıları için hiç ölmeyecek, gençlik hatırası, kurulan hayaller ve hayatın kısır göngüsü içinde karşılaşılan ilişkilere damgasını vurup mazideki yerini almıştır. Beş küsür dakikanın beş yılı ele geçirmesindeki sır budur.


13 Şubat 2014 Perşembe

Bu da böyle bir anımdı

P: Evet seni buraya getiren sebep nedir?
Z: Ee ben biraz mutsuzum da son zamanlarda
P: hmmm 
Z: işte şöyle oldu böyle oldu bikbikbik
iç ses: (soru falan da sormuyo ki allahım yarebbim)
Z: Neyse zaten ben bu dünyada düşünme ve sorgulama yeteneğine sahip, ortalama zekanın üzerinde olan insanların mutlu olacağını düşünmüyorum. Peki siz ne düşünüyorsunuz? Siz gerçekten mutlu musunuz ? 
P: Şu an konumuz benim mutluluğum değil z hanım.

Öne Çıkan Yayın

Hayat Felsefesi Yapılabilecek Sözler

''new york, california'dan üç saat uzakta ama bu california'yı yavaş kılmaz. kimisi 22 yaşında mezun olur ama iyi bir iş bu...