“Bir insanı anlamak için onu sevmek gerekir. Peki ama sevmek için ne gerekir? İşte tam bu noktada nedensizliğin arsız kuşları üzerinize pisler. Ciddiyim, bir de bakmışsınız, seviyorsunuz. Biri çıkar karşınıza, balkon yıkamanın çok güzel bir şey olduğunu söyler, seversiniz.
Bir başkası çıkar, çocukluğundan beri bir gülümsemenin dudaklardan, yüzden nasıl silindiğini takip ettiğini söyler, seversiniz. Bütün çocukların okuldan koşarak çıktığını fark edip etmediğini sorduğunuzda, ‘Evet, üstelik kışın, paltolarını giymeden yalnızca kapşonlarını başlarına geçirip öyle koşarlar.’ yanıtını veren genç bir kadını, güzel domates kesen orta yaşlı bir adamı, Oktay Rifat’ın ‘bir uykuda’ şiirini çok seven birini, ispirto ocağını, cezvesini ve fincanını yanından ayırmayan bir kahve tiryakisini, kızının saçlarını tarayan bir babayı, ‘bal kavanozu’ diyemeyip ‘bal kavanözü’ diyen bir anneyi, herkesi, herkesi sevebilirsiniz. İnsan sevilecek bir canlıdır.”
Bir başkası çıkar, çocukluğundan beri bir gülümsemenin dudaklardan, yüzden nasıl silindiğini takip ettiğini söyler, seversiniz. Bütün çocukların okuldan koşarak çıktığını fark edip etmediğini sorduğunuzda, ‘Evet, üstelik kışın, paltolarını giymeden yalnızca kapşonlarını başlarına geçirip öyle koşarlar.’ yanıtını veren genç bir kadını, güzel domates kesen orta yaşlı bir adamı, Oktay Rifat’ın ‘bir uykuda’ şiirini çok seven birini, ispirto ocağını, cezvesini ve fincanını yanından ayırmayan bir kahve tiryakisini, kızının saçlarını tarayan bir babayı, ‘bal kavanozu’ diyemeyip ‘bal kavanözü’ diyen bir anneyi, herkesi, herkesi sevebilirsiniz. İnsan sevilecek bir canlıdır.”
-Barış Bıçakçı
Çok garipti, çok sessiz ve çok ürkütücüydü. Şu ana kadar olan hiç bir şeye benzemiyordu. Sanki hem yavaş yavaş hücrelerine işlemiş gibi hem de ansızın çıkıp gelmiş gibiydi. Böyle durumlarda ne söylenir, ne denilir bilmiyordum. Öğrenmemiştim. Öğrendiğim tek şey sessizce çığlık atmaktan öteye geçmemişti. Yada birileri üzülmesin diye gizli yerlerde duvar yumruklamaktan öteye. Ama bu gariplik hem hoşnutluk veriyordu hemde ismini ifade edemediğim bir duyguyu da peşinde sürüklüyordu. Hayat, "haydi şimdi tam zamanı" dediğindeyse ben elimi uzatmamıştım. O an'a kadar hep o benim işime ters gitmişti, düzenlerimi parça parça edip, her gün önüme birini koymuştu. Ve ben elimi uzatmadığımda sanki içimde bir şeyler intikam diye bağırıyordu. Ama bu intikam değildi olamazdı. Bunun tarifi değildi. Hala nedeni düşünüyorum. O gün neden yapmadığımı. Bulamıyorum. Hiç bir nedenim oraya tam oturmuyor. Sanırım biraz dengesizim. Biraz değil ben dengesizim. İster kendi seçimin de, istersen hayat aslında hep bunu istedi ve o kazandı de. Kısacası ne dersen de. Bir hayaletim ve hayaletler, her hikaye de daima kaybolup, kaybeder.... Demiş şair...
YanıtlaSil